İnsan insanın hem dostu, hem de kurdudur. Güzel dostlukların bir anda sona ermesinin temel nedeni buna dayanır.
Öncelikle şunu belirtmeli. Her insan bir kişi değildir. İnsan, kendi içinde iki farklı güdüyle karşı karşıya kalır hep. Yunus o nedenle; “Bir ben var, benden içerü” demiştir.
İşte insandaki bu iki halin bir başka ilişkiye yansımasının farklı tezahürler yaratması o nedenle kaçınılmazdır.
Olgun insan dediğimiz kişi, kendi içindeki çelişkileri en aza indirgeyendir. Buna tasavvufta “benliği kontrol altına alma, benliği hapsetme” diyorlar.
Aslında, insan çelişkilerle hayatı çeşitlendirir, canlandırır, ona kan verir. Çelişkilerden arındıkça kişi bir başka silüete dönüşür. Kişinin “melekleşmiş” hali bunu tasvir eder.
İnsanın rol modeli melek olabilir ama o yine de insan kalmaktan yana reyini kullanır. Yani kendi içindeki çelişkilerle yaşamak ister. Çelişkiler ona coşku verir, onu hayatın çeşitliliğine bağlar.
Nesimi’nin “ben melamet hırkasını kendim giydim eynime”dizesiyle başlayan şiirinde bahsettiği gibi, (kah cikarim gokyüzüne seyrederim alemi,
kah inerim yeryüzüne seyreder alem beni) kişi zaman olur gökyüzüne çıkar, zaman olur yer yüzüne iner.
Eğer, insan olmayı
sevmişsek, insanlar arasında yaşamayı tercih etmişsek; Önce kendimize, sonra diğer insanlara katlanmayı içselleştirmeliyiz.
Peki bu kolay mı?
Mümkün olamayacak kadar zor.!