Makale: Adnan ONAY
1- Gerçeğin dile getirilmesinden kayba uğrayacaklarını düşünüp, bundan rahatsız olanlar,
2- Gerçeğin dile getirilmesini istismar edip, bu durumdan kendilerine pay çıkarıp, haklılıklarını ispata kalkanlar..
Bu iki farklı grup gerçeklerin dile getirilmesine set çekmekte.
Onların varlığı nedeniyle neredeyse hiç kimse konulara gerçekçi yaklaşmaya cesaret edemiyor.
Zira, her iki grup da ayrı ayrı cephelerden gerçeklere değinenlere ateş ediyor.
Türkiye’nin en önemli açmazı “ötekileştirme” nedeniyle sağlıklı bir tartışma ortamının olmayışıdır. Düşünce gelişmesinin son derece yavaş oluşunun ana nedenlerinden biri budur.
Zihin özgür olmadığı yerde kısırlaşır, zihnin kısırlaştığı yerde de okumaya, araştırmaya karşı ilgi oluşmaz.
Bunlar olmayınca da ortaya gelişmeyi sağlayıcı hiçbir yeni düşünce çıkmaz..
Bu karamsar tabloya yer açan etkenlerin başında ne yazık ki dini algılarımız geliyor. Yerleşik din algısı mevcudun korunması için elinden geleni yapıyor ve örgütlü haliyle bu dairenin dışına çıkılmasına izin vermiyor. Başta eğitim sistemimiz olmak üzere geri kalan her şey de bu kalıbın içinde kendine yer arıyor.
İslam toplumlarının çoğu bu halde. Bunda dini araplaştırma üzerinden sunmanın son derece etkisinin olduğu açık. Modernleşme dönemimizde bir kurtuluş reçetesi arayışına girildi ancak başaramadık. Osmanlı Devletimizin çöküşünün ardından mesafeleri hızla almaya çalışmamızı ise toplumun sindirmesi mümkün değildi.
Bugün geldiğimiz noktada içinden çıkılması zor sistemsel sorunlarla karşı karşıyayız. İşin kötü tarafı ise; sorunların yer kapma, yer değişme yöntemiyle çözülebileceğine inanır olmamız..
Oysa; ortada değişim sağlayabilecek hiçbir belirti yok..!