Komünizm akımı ikinci dünya savaşı sonrasında toplumlar üzerinde oldukça etkiliydi. İnsanlar arasındaki gelir dağılımındaki adaletsizlikler, fakirliğin artması, bürokrasinin etkinliğinin artması, bağımsızlık istekleri gibi şeyler komünizme olan talebi yükselten unsurlardı.
Ancak, bu tür bir düzen dinden uzak, materyalizme dayandığı için kapitalizm altında ezilen muhafazakar kitleler durumlarına tepki gösterseler de komünizm sistemine sıcak bakmıyordu.
İşte, bu dönemlerde mevcut sosyal ve ekonomik yapıya tepki gösteren bazı kişiler bir ara yol olarak sosyalizmi benimsiyordu.
Zira, sosyalizm ülkelerin kendi sosyal ve kültürel durumlarına göre şekillendirebilecekleri bir sistemdi.
O nedenle değil sola yakın insanlar bazı milliyetçiler bile yaşanan tablo karşısında sosyalizmi istiyordu.
İşte bu isimlerden biri de Türk milliyetçilerinin önemli isimlerinden Nurettin Topçu idi;
“Anadolu'nun içinde bulunduğu ekonomik sorunlardan; şuursuzca bir batılılaşmadan; Tanzimat'tan beri gelen ve aydınların, bizi tahrip edecek batılı fikirleri yurda ithal etmelerinden; yanlış milliyetçilik anlayışlarından; dinin yanlış anlaşılması ve anlatılmasından; yabancı hayranlığından ve pragmatizmin benimsenmesinden ötürü, bizde, komünizm kendisine bir zemin bulabilmektedir. Materyalist, ihtilalci, anarşist bir komünist tehlikeden bizi koruyacak olan ruhçu, devletçi, muhafazakâr, otorite sahibi bir sosyalizmdir."
(Nurettin Topçu, Ahlâk Nizamı s.158)
Nurettin Topçu’nun bu sözleri o günler için geçerliydi diyebiliriz ancak bir gerçek var ki, kapitalizmin cenderesinde sıkışan insanlar bir arayış içerisindeler.
İsmi ne olursa olsun, daha adil, daha paylaşımcı ve daha demokratik bir toplum arayışı yakın gelecekte yeniden insanlığın ana gündem konusu olacak sanıyorum.